Tanrı, muhtemelen, bazı yerleri çıkmaz sokak olarak tasarlamış taa yol mol olmayan yıllarda. Bizim Çemişgezek öyle mesela. Bir insan Çemişgezek'e gitmek istemezse (yahut kaybolmazsa) Çemişgezek'te bulamıyor kendisini. Yolun sonu.
Assos da Ege'nin Çemişgezek'i gibi. Kaz dağları sarmış etrafını. Sanki toplanmış bakmakta koca koca dağlar tepeden denize nazır. Öyle şaşırtıcı. Gelen gitmesin diye değil, kimse gelmesin diye göstermelik yarım şeritli bir yol. Sanki yekpare taştan mamül bir hayat. Kırıntılarından ev bark yapmış vatandaş. Bilmemkaç bin sene önce de aynı evi yapmış aynı memleketin vatandaşı aynı taştan. O da yanında duruyor.
İsmi bile az biraz rahat. Keyfi. Ne olsun? Assos. Olur. Zeytinyağı güzel olan yörenin insanı da kötü olmuyor. Zeytin kutsal ağaç. Elmanın gölgesinde oturursan, Newton gibi yerçekimini bulursun, gravitasyon ivmesi hesaplarsın. Hurmanın, palmiyenin dibinde kendini piramite verirsin mimar olursun, o sıcakta daha ne olacağıdı? Oysa zeytin hafif ağaçtır, yükü olmaz. Güvercinin ağzında yükseliverir havaya, nedir ki? Ağzında bir ot parçası zeytinin gölgesinde oturursan Aristo gibi zihnin açılır. Tarih yazarsın, destan yazarsın Heredot gibi alimallah.
Bizim Nisan'la Güney Assos'a Migros ismini reva gördüler. "Migros'a geldik" diye koşturuyorlardı ortalıkta. Dört tane mi ne otelden, bizim kaldığımızın bahçesini sulayan dayı da şaşırmadı duruma "Evet Migros" dedi geçti.
Dört otel dedik, sayacağım dört bile çıkmayacak. Saymayayım, işte dördün bir tanesinde kalırken -blog yeni reklam yapacak mıyız, isim verecek miyiz net değilim henüz. allah var huzurun diğer adıydı- akşam rakı içelim istedik çipuranın yanına. Rüzgar esiyor çılgın gibi, temmuz sonu. Mendireğin etrafındaki su Meksika dalgası yapıyor. Baktım masadaki tuzluklar da Efe Rakı eşantiyonu, bir umut "Rakı ne var dedim?". Assos'lu, utangaç bakışlı garson kızcağız "Bakkala gidince, Yeni Rakı olacak :)" deyiverdi. En güzeli ama, neden bağlasın ki Rakı'nın parasını peşin peşin. Bakkal otele 13 metre zaten. Ben de, Rakıyı bitirtmeyince Nisan'la Güney, Asoos'lu güvenli bakışlı çocuğa verdim şişenin yarısını "Yarın içeriz biz kalanını. Dursun dolapta."
Köşede dondurmacı var. Assos'taki misafir çocukların dörte biri zaten bizim aileden. Dondurmacı biz geçtikçe buyrun meşhur Roma diye haykırıveriyor. Nisan'la Güney de sever Roma lezzetini. Sırada bekliyoruz, önümüzde emekli öğretmen bir teyze. "Gezecek neresi var burada?" diye sormuş bulunuyor. Dondurmacı bir yandan kaşıkla dondurma kazıyor dolaptan. Boynuyla da sağı ve solu gösteriyor sırayla. "Abla otuzbeş adım bu taraf, otuzbeş adım da burası. Gezmek serbest". İzmirlilik de var ya serde. Otuzbeş iyi sayı. Güney sarı, beyaz ve muzlu istiyor dondurmayı. Ballı bademliyi muzlu diye lanse ediyoruz. Nisan; pembe, sarı, beyaz. "Sos da koyayım abi" diyor. "Geçenlerde bir çocuk tutturdu sossuz yemem diye. Aldık çikolata sosunu, benim müşterim de sos istemez dondurmasına. Koca kova kaldı elimizde." İyi diyoruz soslu olsun. Benim müşterim işini bilir :)
Taşlı yolun bitip taşlı plajın başladığı yerde iki çocuk canlı müzik yapıyor. Gitar ve keman. Bebek arabasıyla uyku turlarındayız biz. Kemancı solo atarken gitarist boşta kalan eliyle "Nerdesiniz abi?" işareti yapıyor, ben de ikiz arabasıyla manevra yapar iken boşta kalan elimle "Bir tur atıp geliyoruz" diyorum. Kemancı gülüyor. Bir ara da tanışırız canım, ilk intiba mühim neticede.
Rüzgar Midilli'den uzo kokusu getiriyor, bizimkiler çarpılıyor. Gözler kapanıveriyor. Assos uyumuyor. Gözlerini dinlendiriyor. Nisan inadından yaslanmadan uyuyor. Biz de meşhur aromalı kahveyi içelim diyoruz. Kahvenin yanında soda yeni alışkanlığım. Bir de cam bardakta su geliyor yanına. Oh, sıvı olsun yeter ki.
Kervanı yolda düzdüm, yazarken karar verdim, reklamsa reklam Antik Otel'e geri döndük oturum bitmeye yakın. Oda düz ayak, önü veranda. Bizim Chicco ikiz puset yağ gibi kaydı aralardan. Sandalyeleri attık kapının önüne. Adam Fawer, Elif Şafak, Ayşen, ben oturuyoruz sandalyeye dördümüz. Laflayıp yatıyoruz.
merhaba..
YanıtlaSilyazmazsam uyuyamıycam..nette bambaşka bişey ararken fotoğrafınız çıktı karşıma.ve "benim böyle bir montum var mıydı acaba?" diye düşündüm.. :) ben bile ben olduğuma yemin edebilirim..çok ilginç..gerçekten şaşırtıcıydı... :)