Nisan ve Güney, genetiğe olan inancımı her geçen gün artırıyor. Aynı tertipsin, zaman farkı da yok. Oyuncağın ortak, yemen içmen, arkadaşın, izlediğin film, okuduğun kitap da aynı. Ana baba ne verdiyse o işte, gariplerin işi zor.
Gel gör ki, ebeveynden aldıkları birer hücredeki sitozinin, adeninin sıralamasındaki fark cümle dış etkiden kuvvetli sanırım. Bambaşka iki birey. Siyah ve beyaz gibi kimi zaman. "Anneye çekmiş", "tıpkı babası" çığlıkları bir yana; alabildiğine tekil, özgün yetenekler. Güney, düzeni seviyor. Dizsin alabildiğine. Yanyana, üstüste, sıra sıra, sağlı sollu. Ama bir kaidesi olsun, sistematik dursun. Oyunu kuralına göre oynuyor. Nisan ise daha kaotik. Yastığı deniz yapıyor, kalemi su kayağı, şaldan kemer uyduruyor kendisine.
Seçtikleri alanlarda iyiler. Nisan yaratıyor habire. Hayalgücü yırtılıyor hatunun, sığmıyor içine. Bir dünya kuruyor, prensesi o. Kuralı da kendince. Yerçekimi tanımadan uçuyor, bir peri oluyor, bir yaramaz kız çocuğu, anne diyor kendine. Beş dakika sonra kendisinin bebişi oluyor. Güney ise mevcut sistemi algılıyor. Kanuna (görece) riayet ediyor. Yerçekiminin farkında, gerekeni yapıyor. Müthiş bir mimari kabiliyet. Yaşına göre mi, bilmiyorum onu uzmanlar söylesin, ama en azından Nisan'a göre. İki gömleği üstüste asamayan babasındansa, annenin genleri getirmiş o dengeyi Güney'e. Öyle gözüküyor.
Bildiklerim diyor ki, Nisan'a tasarımcılık, Güney'e mühendislik gider. Ki o bildiklerimin çoğu, son iki senede oluşmuş. Kimbilir 18 senede ne hale dönüşecek sayın "bildiklerim"?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder