İş görüşmelerine sorulan en kıl sorudur; insanı kendi kendinin ispiyoncusu yapar ya da ego patlaması yaşatır; "kendinizde en beğenmediğiniz özellik nedir?"
"Malımdır ben, vurun kafama alın ağzımdan lokmayı" mı diyeceksin yoksa "sümme haşa fiziken ve zihnen mükemmelim" mi?
Benim cevabım şudur ki " ben herşeyin bokunu çıkarırım" Benim birşeyin dozunu ayarlayabildiğim olmamıştır. Öfkeyse kudururum, sevinçse çıldırırım, birşey alınacaksa kıl kırk yarılacaktır, bilinmeyense hakkında bin sayfadan az olmayan araştırma yapılacaktır.
Evlenmeden önce İzmir' de 3 lokanta sayamazken, düğün tarihi aldıktan sadece 15 gün sonra İzmir' de evlilik rehberi yazabilecek birikimim ve küçük bir gece çantasına sığamayacak adette mekan kartvizitim vardı.
Nerede oturacağımıza karar vermemiz gereken İzmir ve İstanbul aşamalarında, fiyat ve sokak belirttiğinizde hurriyetemlak' taki bir ilanın tüm özelliklerini aklımdan sayabiliyordum. "1300'e Gayrettepe" deyin mesela; "ama 3 aylık peşin istiyor bir de kot farkından arka taraftan giriş kat oluyor" diye cevap verebiliyorum.
Araba alalım dediğimiz ilk gün tek diyebileceğim "ay renkli bişiy olsun" ken 1 hafta sonra beygir gücüne göre kıyaslama yapabiliyor ve kredi seçeneklerini ay sayısına göre ödenecek taksit tutarı olarak kafadan özetleyebiliyordum.
Çocuk mu istiyoruz; benim ki çift oluyor.Hamilelik sürecim hakkında o kadar abartılı bilgi ediniyorum ki, kaç aylık diye kerhen soranlara "19. hafta; bu haftadan itibaren vernix caseosa" üretmeye başladım, bebeği koruyan beyaz sıvı hani" diyebiliyordum.
Erdem de farklı değil, Amerikan tıp fakültelerinin tezlerini çıktı alıp eve getirdiğini bilirim ikiz gebelik hakkında.
Durum böyle olunca, genetik bilimine saygıyla belirtmek isterim ki, Nisan ve Güney de abartının daniskası oldular. Kolik ağlaması komşu delirtir düzeydeydi, ayaklandılar mı çok zor denilen dönemde ben bütün doğum kilolarımı verdim koşarken, iki yaş krizleri ağır bir menapoz kıvamında seyretti, çocuğun sorgulama yaşı denilen 3-4 yaş dönemi de dakikaya düşen 3 soru ile bizi bizden aldı, şimdi de muhalefet dönemi yaşıyoruz.
Nisan' a geçen gün taç aldım, başa takılanlardan. Üstelik sevdiği bütün unsurlar da var taçta. Bir kere pembe, hem de ponponlu... İlk on dakika mutluluktan bayılayazdı; 11. dakikada ani bir sessizlik, kaş çatma ve bir anda bana döndü "neden aldın ki bunu bana sormadan?" dedi. hediye aldım ama dedim, hediye sorularak alınmaz ki? "hiç de ihtiyacım yoktu, almadan önce sorsaydın belki gene bunu isterdim ama en azından bana sormuş olurdun" diye azarı da yedim.
Güney ise daha erkeksi, daha düz bir muhalif.
Arabada giderken kendi kendine jingle bells söylemeye çalışıyor, bu arada Erdem eskaza Nisan'a "kızım senin yüzün ne kadar huzur verici, ne kadar güzel" diyecek oldu.
Güney; "cingıl bells cingıl bells ovvatfayn isturayt ne? nesi huzur? yok Nisan'da huzur, hiç güzel değil yüzü, ne biçim yüz o öyle, ne biçim bence? iğrenç mi ne?" diye başladı saydırmaya.
Ben ne edeceğim ergenliklerinde?
Eden bulur diye diye dövüyorum dizlerimi hergün...
Bu nasil muhtesem bir fotograftir, Sultanahmet cuceleri yutarim sizi.
YanıtlaSil:) Amma da eğleniyorum ben çekirdek ailenizin maceralarını okurken:) Hayal güçleri, mesela -Miço olmaları- beni kahkahaya boğuyor:)Yok normal değil sizinkiler, sanki benle yaşıtlar :))) Takipçinizim efenim, ayrıca kocamaaan mutluluklar yeni yılda:)
YanıtlaSilNisan ve Güney' in hayal gücüne ben de şaşıyorum.
YanıtlaSilBenim hayal gücüm mesela ikisini hayal etmeye bile yetmemişti:))
Dün mesela tavşandılar evde.
tavşanca diye bir dil uydurdular.
Şerefsizim bir tavşan dile gelse ancak bu kadar inandırıcı olabilirdi...