İlk altı ay anne sütü perhizini büyük ölçüde gerçekleştirdik. Büyük ölçüde diyorum, zira Nisan'la Güney'in ilk gün bana öğrettikleri bir gerçeklik vardı. O da, bebeklerinin gününün 2 saatten ibaret olduğuydu. Yenidoğan bir bebek günde 12 kezden oluşan bir döngü yaşıyor. 2 saat içinde besleniyor, gazı çıkarılıyor, oynuyor, tuvaletini yapıyor, uyuyor ve iki saatin sonunda tekrar emerek "yeni bir güne" başlıyor.
Böylesi yoğun temponun ikiz versiyonunda, ilk haftalarda nadiren çocuklardan birisi tam da diğeri beslenirken, sabırsızlanırdı anne sütü için. Ve onun açlığını 15-20 ml mama ile geçiştirirdik. Hani bilmeyenler için, kutu kolanın yaklaşık 20'de birini düşünün. Bu istisnalar dışında günde 12 öğün anne sütüyle geçen aylar...
Sağlıklı çocuk gelişimi konusunda tıbbi bir konsensus yok açıkçası. Kimi doktorlar 5. ayda kimisi ise 6. aydan sonra ek gıdaya başlatıyor. İkisinin de kendince doğru argümanları var. Bizimkiler 5. ayda püremsi bir meyve suyu ve yoğurt yemeye başladılar. Allah var çok zorlanmadılar, hatta sevdiler. Güney yoğurdu o kadar severdi ki, iki kaşık arasındaki bir kaç saniyelik beklemeye tahammül edemeyip sabırsızca yalanırdı.
O her gıdayı ilk deneme anları heyecan vericiydi. Anneannesi karpuz ezip verirdi sevinirlerdi, dedesi peynir tattırırdı garip bir yüz ekşimesi olurdu. Biliyor musunuz bilmiyorum, ilk aylar boyunca(kaç ay inanın bilmiyorum) su bile içmiyor bebekler.
Sonra giderek zenginleşti menümüz, tereyağı-pekmez-peynir-bebe bisküvisi karışımı kahvaltı; et parçaları, pilav, çorba...Ve inanın beklenenden iyi yiyordu bizim bıdıklar. Biz de hiiç sevmediğimiz "Ay bugün bişey yemedi, aç kaldı" ebeveynlerinden olmadığımız için mutluyduk. Hatta oldukça hızlı bir gelişme eğrisi yakalamışlardı.
Sonra inek sütüne başladılar, bir yaş gibi. Ki; çevremizde (hatta doktorumuzun geçmişinde) kimsede görmediğimiz "10 ay anne sütü emen ikiz çocuk" gibi bir olimpiyat rekoru sahibi çocuklar olarak sütü abartmalarına da şaşırmadık. İki biberon bitirirlerdi bir oturuşta.
Sonrası, üç yaşında kreşe başladılar. İkinci gün katıldıkları kahvaltıda ikisinin de gözleri boncuk gibi açılmıştı. Bir buçuk senedir evde annelerinin hazırladığı insan yüzü şeklinde krepler, rengarenk ekmek dilimleri, çeşit çeşit ve bol porsiyonlu kahvaltının üzerine; okulun en küçük çocuğu olmalarına rağmen porsiyon küçük gelmişti. E biraz araştırdık, okulun porsiyonu aslında normaldi. Bizimkiler, sanırım, çok hareketli olduğu için fazla yiyip fazla yakıyordu.
Okullu geçen bir küsür senenin neticesinde, Nisan ve Güney'in pek de iştahlı çocuklar olmadığını söylemek mümkün. Sezar'ın hakkı Sezar'a 3 öğünün bir ya da ikisinde güzel yiyorlar. Ama genel olarak istediğimiz gibi besleniyorlar mı desem; yok yani. Çok mu üzgünüz, pek değiliz aslında. Şu an 90'a yakın kilodaki babaları; ilkokul yıllarında dahi kendi başına bir lokma yemek yemezdi. Devir tüketim ve obezite devri. İlla ki yerler...
Sabahları okul öncesi bir simiti kırışsınlar, akşamları marketten bir bisküvi bir şeker alıp tırtıklasınlar, buzdolabından muz çalsınlar daha çok seviyorlar. E ben de sizin bir şeyi sevmiş halinizi seviyorum. Varsın beslenmenizdeki protein dengesi de tam istediğimiz gibi olmasın;)
Bence aslında en güzelini yapıyorsunuz. Yani zorlamamak çok önemli. Zorladığınız zaman ya zorladığınız yiyecekten nefret ediyorlar, ya da çok fazla yemeye alışıyorlar, bu sefer de ileride sağlıksız oluyorlar. Varsın kurallı kitaplı yemesinler. Gayet sağlıklı görünüyorlar umarım hep de öyle kalırlar
YanıtlaSil