Üstüste iki Güney post'u. Nisan okumayı öğrendiği gün -o güne bırakmışsa eğer- kesin kesecek beni.
Güney'de bazı konuların üzerine gitme hususu var, kendince kafa yoruyor ve sonuca gidince gururlanıyor. Yaşı dörde çeyrek vardı, parmak şıklatmaya taktı kafayı. "Nasıl şıklatıyorsunuz, parmağı sert mi tutuyorsunuz, hangi parmak, orta parmak mı?" diye sora sora çözdü mevzuyu. Şimdi şıkıdım şıkıdım geziyor evin içinde. Ki özel hobisi de karşısındaki tongaya düşürecek bir soru sorup "Kandırdıım kandırdıım" diye Misket Havası oynar gibi yaparak parmak şıklatmak.
Şimdilerde ıslığa sardı, "nasıl çalıyorsun, dilini yuvarlak mı yapıyorsun, güçlü mü üflüyorsun?" diye diye. İnceden "fiyuu" diye bir ses çıkarmaya başladı.
Özünde çözmüş olayı. Erkeksen, ve ileride "ekmek yemek" istiyorsan parmağı şıklatacaksın, ıslık çalacaksın bir varyeten olacak. Yoksa "aç" kalırsın, malum. Bir de şok soruları, cevapları, kandırmaları var. Ki çoğu başarılı, en azından güldürüyor.
Geldi geçen gün "Baba elimle dört yapayım mı dedi?" Ne beklersin allahaşkına? Şunu görmeyi değil mi?
Geldi sırıta sırıta; bak dedi. 30 yaşındayım böyle dört görmedim, akıl da etmedim.
(Plakamız da belli oldu arkada. yolda gören selam etsin. Ki reklam gibi de olmuş. Büyük araba diye almak zorunda kaldık, ama çok sevdik memnunuz. Toyo toyota toyo toyota çıkarım senle her yola...)
Ellenmemiş, mıncıklanmamış, parça pinçik edilmemiş muhteşem bir zeka. Bir nevi levhi mahfuz.
YanıtlaSilÜzülüyorum ilköğretime başlayan çocuklara.
Güney'in kara gözlerinden Nisan'ın sarı saçlarından öperim