18 Şubat 2009 Çarşamba

Kuş çıkacak

Üç yaşıma kadar taş çatlasa 10 fotoğrafım var, kat'a 11 değildir. Nisan ve Güney'in ise bu periyoddaki arşivi 50 gigabyte. Elmayla armut gibi dursa da bilgisayarlarını yeni açan izleyicilerimiz için bir küçük dip not, 50 gigabyte'lık en üstün teknolojili bellek bile; 36'lık fotoğraf albümünden ağır çekiyor.

Her neyse, 2006 Ocak doğumlu Nisan ve Güney'den bayağı bir önce başlamıştı dijital fotoğraf makinası serüvenimiz. Bilgisayarın olduğu sürece (ki var); Kodak bayisine tab ettirmeye gitmeye üşendiğin sürece (ki üşeniyorum) dijital fotoğraf makinesinden özge yar olur mu? Fotoğraf başına para vermiyorsun, sınırsız çekiyorsun, negatifini kaybetme stresi yok. Megapixel desen gırla gidiyor. Helehoyt.

İki bebek hayatımıza girmeden önce bir halt sanıyorduk bu üstün teknolojili aygıtları. Biz karı koca poz veriyoruz, bir arkadaş ya da kafedeki garson çekiyor. Şlaks, arkada İstanbul Boğazı falan. Vaooovv..Fotoğraftan zerre anlamıyorum, anlamak istemiyorum. fotoğrafçı olacak birisi değilim. Ona rağmen nefis hatıralar arşivleyen böyle kurgulu bir hayatta sorun çıkarmayan bu cihaza diyorduk, vay bre bre nasıl teknoloji. Bak 3.2 megapiksel. Memory Stick çok mu doldu, sonlara doğru VGA çekiyorduk falan. Çözmüşüz olayı. Ne zaman ki hareketlerini bizim koordine edemediğimiz bünyelerle (Nisan ve Güney) yüzleşti, o bit kadar kırmızı ışık 4 kere yanıp sönene kadar hareketsiz durmayı sevmeyen gençlerin karşısına çıktı bu Sony'nin, Nikon'un sözde teknolojileri ; ahan da orada cortlayıverdiler. Yukarıya koyduğum resme bak allaşkına, gül yüzlü iki çocuğu Lost'taki kara duman gibi çekmişsin Nikon, bu nasıl iş? 50 gigabyte resmin 47 gigabyte'ı resim değil bir muamma, bir kaos.

Gittik iyisini aldık, yok dostum yok. Tüketim toplumu her seferinde dikildi karşımıza "Daha iyisini al, optik zum, kontakt lens, titreşim önleyici, SLR, Cybershot..." Anacım çoluğumun çocuğumun albüme konulacak 20-30 resmi olsun, gigabayt'ta değilim ama titremesin, harbiden fotoğraf olsun pause'a basılmış video karesi gibi görükmesin istedik, olmadı. SLR dediler, tripot dediler. Yahu bir boku da uzmanı olmadan yapsak, idare edecek kadar be ya.. Beginner level, you got it?

Asrın mucizesi diye sattınız o dalgaları bana, Nikon-Sony-Canon bilmem ne; babayaro 50 gigabayt resmi nereye saklayacağız hiç demediniz? Bilgisayara koyuyoruz, back-up al diyorlar çöker; taşınabilir hard-disk'e koyuyoruz ama hard-diskin de bir yere düşmelik ömrü var iki çocuğun olduğu evde kaç gün dayanır; dvd'ye yazıyoruz dvd 40 sene dayanır mı belli değil. E anamla babam benim 10 resmimi kapağında bebek resmi olan bir albüme koymuşlardı, yangın çıkmadığı sürece o evde ebediyen yaşayacağını biliyorum. Yangın çıktı mı zaten ilk o hard-diskler tırtlar, yangına can mı dayanır? Hadisene len Kobayashi (şair burada Nikon'un CEO'suna sesleniyor) anlatsana nerde saklıycaz bu resimleri 30 sene? Haşa bastır, tab et deme; el birliğiyle batırdığınız Agfa'nın, Fuji'nin hıncıyla tartaklarım seni.

Bir ikincisi hayatımızı kolaylaştırıyordu, filmi bitmiyordu bu dijital dalganın. Bilider, filmi bitmese de pili bitiyor. Ve öyle tırt tasarlamışsınız ki benim bakkaldan aldığım hi-tek, anpil gibi dandik marka pillerle çalışmıyor bu teknoloji harikası. Senden pilin biteceğini bir gün önce öngörüp şarj etmeni istiyor. Vay bana bana. Ayarla amperini mamperini bunu tasarlarken artık her şeyi de ben söylemeyeyim, gezide turda pilsiz kalan vatandaşım alsın bakkalından panasonic pilini, hayatına devam etsin magapiksel megapiksel.

Uzun lafın kısası, çocukların 50 gigabayt resmine karşılık, şu üç yılın en nadide arşivi Sıraselviler Zümrüt'te gidip çektirdiğimiz 40 tanesine bir dijital makine parası verdiğimiz kağıda basılı fotoğraflar. Öbür 50 gigabayt'tan toplasan 40 tane adam gibi resim çıkmaz. Öyle bir gaza gelmişim ki, dün çocukların daha net resmini çekmek (ışığında isosunda zumunda değilim) sadece hareket eden iki çocuğu karelemeyi becerme amacıyla diye şu önü döndürülen, içinden objektifler çıkan lensler giren dijital ama eski tip görünümlü, çok bin dolarlık makinelerden almak üzere buldum kendimi. Şirket yılbaşı primi yatırsaydı alacaktım öyle de bir Erol Atar olmuştum. Primler limon oldu, kendime geldim.

Uzun lafın kısası dijitalden tiksindim ki nasıl tiksinmek. Karar şu, seneden seneye 1 Mart'ta gideriz Zümrüt'te çektiririz abi. Şıkır şıkır, üstümüz pak olur. Koyarız albüme durur. Mis. Zaten prim de alamamışız, hey ki hey.

4 yorum:

  1. Bence en guzeli, her sene ayni ayda bir studyoya gidip aile portresi cektirin. Dusunsenize 15-20 senede ne muhtesem bir album olur. :)

    YanıtlaSil
  2. @ Magissa,

    Bence de en güzeli o. Şimdilik 1 (yazıyla -bir-) albümümüz var. Ama devamı gelmeli katılıyorum, basılı fotoğraf şıkır şıkır duruyor. Orada da fotoğrafçı o kadar güzel pozlar çekiyor ki hepsini almadan duramıyor insan. Hepsi para tuzağı yemin ediyorum :)

    YanıtlaSil
  3. 15 yaşında hangi ergen velet anne babasıyla stüdyoya girer ki :) hele sizde 2 tane var.. hem de sizinkiler özgür ruhlu..

    YanıtlaSil
  4. bizde emre fotograffobik. saka gibi, ama maalesef bu gercek bir hastalik. son 10 sene icerisinde abd vizesine basvururken cekildi tek ama tek fotografini. benimle zaten yok da, bebeklerle bile tek bi tane dahi yok.

    o sebeple fotograflar hayatimizin bir parcasi degil. ama bence en guzel pozlar ikizler uyurken cekiliyor, sifir hareketin saglandigi tek zaman dilimi:)

    YanıtlaSil