14 Aralık 2008 Pazar

Bir Dengesizlik İşi

İkizlerimiz olacağını öğrendikten kısa bir süre sonraydı rutin muayenede doktorumuzun ultrason görüntülerine bakıp, kısa bir sessizliğin ardından "Biraz daha bekleyip görelim." deyişi. Anne karnında Nisan ve Güney arasındaki ağırlık dengesi Güney lehine bozulmuştu. Orada bahsetti sonradan saygımızın katlanarak artacağı Kadın-Doğum Uzmanımız Levent Ağabey ilk kez "Bazı ikiz gebeliklerde bir bebek diğerinden daha rahat beslenir, hatta kardeşinin besininden bile çalar." Tabii fazla pimpirikli anne baba adayları ve internet işbirliği ile bir kaç gün içinde Şikago üniversitesi mi neresi tam hatırlamıyorum Tıp fakültesinin ikiz gebeliklerdeki semptomlar üzerine doçentlik tezleri okurken buldum kendimi.

Bir kaç hafta sonra rahatlattı Levent Ağabey bizi, "İkisinin de sağlığını etkileyecek bir durum yok ama oğlunuz fazla obur. Kızınız zor besleniyor. Anne karnındaki bu durum karakterlerini de etkiler, oğlan açgözlü olacak. Kız ise zorluklara daha dirençli, daha fedakar bir karakterde olur. Bakın görün." Tek bilinmeyenli denklemlere inandığımız günlerdi, bir biçimde aklımıza kazındı bu cümle.

Aylar geçti, Nisan ve Güney dünyalı oldu. Hep aklımızda bu sözler ya, gerçekten de hayat doğruluyor gibi bu durumu. Sırayla emzirirken Ayşen, Nisan ve Güney'i; Güney sabırsızlanıyor. Bekleyemiyor sırasını, Nisan'sa hakkını kardeşine veriyor, sessizce bekliyor vardiyasını, boncuk boncuk bakıyor aç karnına. Vay be dedik, öyleymiş demek.

Nereden bilelim bu tahteravallinin hiç dengede kalmayacağını, bir aşağı bir yukarı çalışacağını hep. Karakterleri, birbirlerine göre tavırları, ilişkileri hep değişken oldu. Üç senenin sonunda şunu diyebilirim. Her ateşli hastalıktan sonra çocuğun huyu bir tur değişiyor. Sinirli çocuk sakinliyor iyileşince, ya da tam tersi. Eskiler biliyormuş.

İlk haftalar Nisan hep vericiydi, Güney ise doyumsuz. Daha küçük doğan, daha aciz olan Nisan'a hep pozitif ayrımcılık yaptık, Güney hakkını kendisi fazlasıyla alıyordu nasıl olsa. Yanyana yatırdığımızda Nisan Güney'e uzanıyordu sevgiyle, Güney kendi alemindeyken. Güney akça bir çocuktu, gören bakmadan sevmeden geçemiyordu. Kendisini sevdirmeyi biliyordu. Nisan ise daha kırılgan ve narindi, merhamet duyuyordu insan ister istemez.

Doktorların "ne hastalığı bu bulamadım" demeye utanarak isim koyduğu "Beşinci Hastalık" ve "Altıncı Hastalık" deneyimlerinden sonra, altı ay civarı, ilk yazlarındayken Nisan daha dişli bir karaktere büründü. Güney tipik bir erkek çocuk saflığındayken Nisan işini bilir oldu.

Ve o sıralar farkettik, Nisan ve Güney bir tahteravallide idi. Karakterlerini tek başına belirleme lüksleri yoktu. Birbirlerine göre belirleniyordu pozisyonları, kaynakları kısıtlıydı. Paylaşmak zorunda oldukları anneleri, babaları, ilgileri, oyuncakları vardı. İkisi birden üstte olamıyordu tahteravallide. Birisi girişkenken diğeri pasif, birisi yırtıcıyken diğeri dingin olmalıydı. Biri anneci, öbürü babacı oluyordu dönem dönem. Denklemin çözümü de buydu işte.

Birkaç tur döndü. Bir Nisan Güney'siz yapamaz oldu, Güney tınmazken. Ya da Nisan talepkarlaştı, şımardı, agresifleşti; Güney anlayışın doruklarına çıktı.

Şimdi Nisan'ın hükümdarlığı sürülüyor evde. Herkesi yönetiyor. Tahtı Olimpos'un tepesinde haspamın. Kimseyi tanımıyor. Güney ise Nisan'dan korkuyor ama delicesine seviyor. Geçen gün Nisan uyurken annesine gitmiş "Nisan'ı sevelim mi, çok güzel...Ama uyandırmayalım yoksa bize kızar." demiş, ki uyansaydı kızardı. Nisan yoksa bile oyuncağını ellemez, "Nisan oynamama izin vermez" der, bakkala gitse Nisansız önce Nisan'ın sevdiği şekeri aldırır. Platonik bir aşık gibi, bazen Nisan'a çok kızar ama deyip diyebileceği "Ben Nisan'ı sevmiyorum" dur. Öyle büyük ki Nisan'a sevgisi, ondan mahrum bırakmanın en büyük ceza olduğunun farkında.

Bir önceki evre ise Nisan'ın durup durup "Güney dansedelim mi?", "Aşkım sarılalım mı?" dediği günlerdi. Güney'in cool bir erkek umursamazlığında oyun hamuru yoğurmaya devam etmesiyle yanıtlanırdı bu girişimler. Bir mevsim geçti böyle oldu. Resmen kışa girmedik henüz, 21 Aralık'a bir hafta var. Yeni sezonu heyecanla bekliyoruz.

1 yorum:

şükrüye gür dedi ki...

ne diyeceğimi bilemedim.Kaç defa yazdım yazdım sildim.Bir babanın gözlemi,hissettikleri,duyguları...Siz ikinide harika anne babalarsınız...şükrüye ablan.