30 Kasım 2008 Pazar

Hijyen


Hiç bir zaman temizliği çok önemseyen birisi olamadım. Daha doğrusu şu, herkes kadar temizimdir sanırım ama pislik, toz ya da mikrop beni çok germedi. Yere düşen bir şeyi alıp, üfleyip yiyenlerden; lokantada çatalım yere düştüğünde değiştirmeye gelen garsonu, düşmüş çatalı alırken "Sağol hocam gerek yok" diye refüze edenlerdenim. İnsan dışında cümle mahlukat yerden sokaktan yiyor mikrop kapmıyor da biz miyiz bu alemin en zayıf bünyesi diye de feveran ederim. Konumuz tam bu değil ama bir girizgah gerekiyordu ve yaptık, her neyse.

Güney bir temizlik delisi. O yaş grubunda örneği olmayacak kadar uç noktada ama. Kıyafetine su içerken, yemek yerken bir damla bir şey damlamayacak, eskeza damladıysa anında değişecek. Yemek yerken her lokmadan sonra ağzı ıslak mendille silinecek. Şu sıra hasta biraz, burnu silmekten kıpkırmızı oldu. Hala da huzurlu değil, çıldırıyor çocuk burnunun akma fikrine karşı. Aklına geldikçe siliyor. Parka gidiyoruz, zemheri kış her taraf. Ayakkabısının içine bir kum tanesi mi kaçıyor, üşenmiyor ayakabıyı çorabı komple çıkarıp temizliyor. Gece uykusunda terliyor ve çok huzursuz oluyor bundan. Gayri ihtiyari gece uyanmalarında, gözü dahi açık değilken panikle çenesinin altını (gıdı) kontrol ediyor şuursuzca. Terlemediyse rahatlayıp uykusuna dönüyor. Terlediyse şayet anında değişecek tüm üst baş. Günlük ortalaması yaklaşık 10 kat kıyafet değişimi. Sonra Ayşen gece 2'lere kadar ütü yapsın, ah bu çocuklar. Ebeveynliğin raconu bu, ağlayıp dert yanacaksın evladından.
Kısacası, bu titizliğe şaşıyorum arkadaş ben. Üç yaşında bile değilsin, neyin hijyenidir diye kendimizi yiyip bitiriyoruz. Bunların ağzından halının üstüne dökülen kırıntıları yiyebilecek kadar hijyene uzak bir kişinin oğlu bu ya :)
Böylesi bir ortamda, Tema vakfı umarım eve protestoya falan gelmez, günlük ıslak mendil ve peçete tüketimimiz Selpak'ın bilançosunu etkileyecek kadar ciddi. Kabaca hesaplıyorum, doğdukları ilk bir iki hafta çok küçüklerdi. Tuvalet sonrası temizliklerini pamuk ve ılık suyla yapıyorduk. Onu geçersen bir aylıktan bezi terkettikleri iki yaş sonrasına kadarki iki sene boyunca günde ortalama 1-2 paket ıslak mendil tükendi bu evde. Nisan ve Güney doğmadan önce bebek alışverişi yaparken Bübchen marka bir ıslak mendil ittirdilerdi bize, 2005'in parasıyla 12 milyondu 72'lik paketi. Biz de evladiyelik bir şey sanarak aldık herhalde onu, çocuklar bir kaç aylıkken ziyadesiyle farkettik ıslak mendilin kontrolsüz alınırsa bütçeyi sarsabilecek bir yeteneği olduğuna. Dalin-Bebedor-Huggies mütevazılığında geçtik genelde, tabi Dalin'in üç al iki öde kampanyalarına ve Mendix markalı jananlı paketi olan 1,59 YTL'lik nefis fiyatı olan kaliteli mendilimsine saygılarımı sunmadan geçmem, geçemem.

Geçemem demişken, Hürriyet'te Tüketicinin Erkan Abisi'nde mi, Ekonomi köşesinde mi yıllar önce bir haber vardı. Şu an hiç hatırlayamadığım dandik bir ıslak mendil markasının patronu çıkmış "Piyasadaki ıslak mendillerin yüzde bilmemkaçı kanserojendir" diye açıklama yapıyordu. Hayatımda bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyorum. Ulen şerefsiz moruk madem böyle bir tezin var gideceksin Sağlık Bakanlığı'na ihbar edeceksin. Hürriyet Gazetesi'nde kendi ürününün resminin altında "Benim malım dışındakilerin alayı kanserojen" iması verip de bu kanser fobisini kendine yontmak da neyin nesi? Sen öyle dersen moruk, ben de piyasadaki ıslak mendil üreticilerinin patronlarının yüzde 10'u şerefsizdir derim, demesi bedava ya.. Dilerim kimya mühendislerin yanlış test yapmışlardır da her gün kendi poponu sildiğin mendil kanserojendir, yetmişinden sonra popo kanseri olursun. Demeden geçemeyeceğim. Ölümüne üzülmeyeceğim az sayıdaki insandan birisi olabilir şu dünyada.

Dönelim bizim Güney'e. Arkadaş silinedursun ıslak mendille. Bir tane çekti mi paketten yüz tane geliyor seriye bağlamış halde. Peçeteleri avcunda olmadan uyuyamıyor. Siliniyor da siliniyor. Elini sabunluyor, parfüm sıkınıyor, kötü kokuya tahammülü yok. Cif reklamı gibi. Nisan'la da bir milyar tane genimden üç tanesi ortaksa en fazla, ikisi buradaki genlerdir. Yerden kurabiye kırıntılarını toplayıp yiye yiye Güney'i izliyoruz biz silinirken, Nisan'la beraber.

19 Kasım 2008 Çarşamba

Soylu bir çocuk


Ölümden korkmaya başlayalı çok oldu. Bir de dünyaya iki çocuk getirmiş olmanın her hisse kattığı kuvvetlendirici etkiyi düşünün . Babam başta olmak üzere bütün babaları tebrik ediyorum buradan. Nasıl başarmışlar ağız birliği etmişcesine "Babalar hiç bir şeyden korkmaz" mitini yerleştirmeyi. Erkeklere has bir beceri sanırım, aynı yalandan ağız birliğini "Ben çok kral askerlik yaptım." tavrında da koruyoruz. Hepimiz birbirimizin sırdaşıyız değil mi? Halbuki korkmayı baba olduğum gün öğrendim ben.

Issız Adam'ı izledikten sonra niyetlendik iki yıldır cesaret edemediğimiz Babam ve Oğlum'un CD'sinin jelatinini yırtmaya. Üç sene önce, ilk izleyişimde babasını çiğneyip geçen solcu genç karakterinde buluyordum kendimi, babama yaptıklarımı sorguluyordum sinemada ağlarken. Üç sene sonra atletle gezen oğlunu bırakıp giden, "Ne hakla?" ölen adamın yerine koyduğumu farkettim. Gittim uyuyan Güney'le Nisan'ı sevmeye kalktım beceriksizce. Ama uyansalar o anda ağlamamı gizlemeyi başarırdım, buna eminim.

Nereye geleceğim. Balıkesir'e deplasmana giderken, benzincinin pompalı tüfekle öldürdüğü Karşıyakalı Özgür Soylu paramparça etti beni. Başbakanımızın pompalı tüfeği teşvik edişine, deplasmana giden 21 yaşındaki çocukları tribün teröristiymiş gibi gösteren medyaya, Özgür'ün ruhuna karşı omuz omuza veren Karşıyaka-Göztepe-Altay-Buca-İzmirspor tribünleri özelinde İzmir'in asaletine dair konuşabilirim sabaha kadar. Ama ben Özgür'ün değil, babasının yerine koyarken buldum kendimi, çok değil 5 ay öncesinde Özgür'ün son yolculuğunu yaptığına benzer bir Mercedes 303 içinde bira içerek Kocaeli'ne gittiğim dumanaltı bir Karşıyaka deplasman otobüsünde, bir koltukta oturmuşluğum olmasına karşın.

Yüzbir tane kimliğim var, dönem dönem birisi baskın hale gelir Sevgili olurum, öğrenci, çalışan, İzmirli, Çemişgezekli, Karşıyakalı, Galatasaraylı olurum, muhalif, tutucu, BAL'lı, facebook'ta bir profil. Ama baba olduğun günden beri, en çok babasın. Hep babasın. Tesadüf değil, alfabenin ilk iki harfinden mamul olması bu unvanın. En baştaki kimlik bu. Özgür, Kocaeli deplasmanına geldi mi bilmiyorum. Muhtemelen gelmiştir bilemeyiz. Ben 90-91'de Alsancak Stadı'nda Karşıyaka'yı izlerken 3 yaşındaymış ama. Biliyoruz bunu. Onun babası da günün birinde oğluyla maça gitmeye özenmiş midir acaba, ben oğlum ve kızımla maça gitmek için heyecanlanıyorum. 3 yaşındalar.

Özgür soylu bir çocukmuş, orası kesin. Kaçımız karşılıksız aşkının peşinden Balıkesir'lere, Giresun'lara gideriz ki? Ve kaçımızın aşkının türküsü rengarenk söylenir? Şu an damardan, oluk oluk üzülmek istiyorum. Dudaklarımı ısıra ısıra sinirlenmek, kadim dostum kadim Göztepeli Taylan'ı arayıp "Soylu"luklarına teşekkür etmek istiyorum. Pompalı tüfeğin hiç icat edilmemiş olmasını istiyorum. Özgür'ün kirli sakalına yeşil-kırmızı atkısını dolamış haliyle aramızda olmasını istiyorum. Uyuyorlar, uyanmasınlar istiyorum ama biliyorum ki, Nisan'la Güney uyanırsa gözyaşlarımı gizleyebileceğim, o kadarcık gücüm hep var.

18 Kasım 2008 Salı

Sınırı aşmamak



İnsan çocuğu melek zannediyor ama değiller. Yetişkinler kadar hatta genelde fazlasıyla sinirleniyorlar. Bizimkilerin sinirlendiği noktaları buraya listelesek, yarın öbürgün anaokulunda aynı sınıfa düşecekler, onlarla tanışacak kişiler, ne bileyim gelecekte Nisan ve Güney'le duygusal ilişki yaşayacaklar bilse baştan ona göre davransa.

Nisan; masal başlangıcındaki "Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken" denmesine çok kızar. En keskin bıçak sırtıdır. "..ben dedemin beşiğini.." diye girilmesi gerektiği hususunda nettir.

Güney; bir mantık çerçevesinde dizdiği oyuncaklarının ellenmemesini ister. Herhangi bir şeyi bir yere rastgele koymamıştır, aklında kesin bir gerekçe vardır. Sen dan diye onun düzenini bozarsan gerilir çocuk.

Nisan; söylediği bir şey anlaşılmadığında çok kızar, küplere biner. Dediği bir seferde anlaşılsın ister. Ağlar ses tonuyla"Çükknü ben senin kusun da değilim kusun da..ben senin kusunum." dediğinde "çünkü ben senin kuzun da değilim kuşun da. Ben senin kızınım" dediğinin bir seferde anlaşılmasını ister, tartışma istemez.

Güney titizdir. Gömleğinin koluna bir damla su geldiğinde hemen değişmesini, parkta ayakkabısına kum kaçtığı vakit anında kumun ayakkabıdan tahliye edilmesini, bir şey yer veya içerken ağzının her lokma/yudumdan sonra itinayla silinmesini ister. Yapılmazsa iyi sinirlenir, ters çıkar, sert yapar.

Nisan; saç stiline müdahale ettirmez. Saçlar dağınık ve lüle lüle duracaktır, toka moka yalan şeylerdir.

Güney; kıyafet tarzına karıştırtmaz. Gömlek sever, kemer sevmez. Kotu asla akmayacaktır. (akmak: kemersiz pantolonun düşmesi) Çorabının ucundaki dikiş gergin ve her parmağa muntazaman oturacak, çorap gerilebildiği kadar çekilecektir yukarıya. Tarzını bozmaya çalışanı harcar.
Nisan, icat çıkarırsan gerilir. Hanfendi yatıyorsa yatacaktır, evde oynuyorsa oynayacaktır. Yok dışarı çıkalım, vay oyun oynayalıma gelmez. Kararı o verecektir.
Güney unutmayı affetmez. Üç ay önce bile bir söz verdiysen unutmayacaksın, yemeyeceksin sözünü. Akşama parka gidilecekse gidilecektir. Asabını bozmayacaksın çocuğun.
Nisan statükocudur, bir oyun bir kere o koltukta oynandıysa; aynı oyunu başka koltukta oynamaz. Saklambaçın ebesi hep aynıdır, hep aynı şaka yapılacaktır. Rol değiştirmeye gelemez.
Güney hijyeniktir, her yerde tuvalete girmez. Girse de yapmaz. İnatlaşırsan ağzına sıçar, yine de o alışveriş merkezinin tuvaletine sıçmaz.


11 Kasım 2008 Salı

Günün Özeti

Baba eve yorgun ve mutsuz gelir. Zili çalar.
İçeriden her zamanki sesler;

- Ben açıcam, anne sen dur. Ben ben..
- Kızım dur, üstteki kiliti döndüreyim sen açarsın kapıyı.
- Ben ben.

Heyecanla açar Nisan kapıyı. "İzlemez olaydım" baba Lig TV'li bir kıraathaneden dönmektedir.

- Nooldu baba?
- Yenildik aşkım Fener'e, dağıldık.
- Neden?

Güney gelir içeriden,
- Hayıy, sen karıştırdın. Biiiz dağılmadık.

1 Kasım 2008 Cumartesi

Kupa kızı ve maça valesi


Güney pilav sever, Nisan makarna;
Güney peçeteyle oynar, Nisan bezle;
Güney sarılır, Nisan öpücük atar;
Güney babaya benzer, Nisan anneye;
Güney olduğu gibi görünür, Nisan göründüğü gibi olur;
Güney dikkatle izler, Nisan heyecanla katılır;
Güney unutmaz, Nisan şaşırmaz;
Güney resim yapar, Nisan sayı sayar;
Güney hızlı koşar, Nisan iyi tırmanır;
Güney şarkı söyler, Nisan dans eder;
Güney Nisan'ı özler, Nisan Güney'e güvenir;
Güney samimidir, Nisan bilinçli;
Güney inanır, Nisan ikna eder;
Güney toplar, Nisan dağıtır;
Güney titiz, Nisan rahat;
Güney düşmez, Nisan kalkmaz.