14 Ağustos 2012 Salı

Özgürlük!!!

Soran arkadaşlarıma "Bitmeyecek bir mutluluk ve endişe istiyorsan, çocuk sahibi olmayı düşün" derim hep. Neşe tarafını ara sıra anlatıyorum. Gel gör ki, endişe tarafı satırlara dökmeyi zorlaştıracak kadar çok yer kaplıyor hayatta. Çocuk sahibi olmayanlar sürekli, olanlar ise çocuksuzken "Ben çocuğumu çok özgür yetiştireceğim, serbest bırakacağım" derler. Temenninin en şahanesidir. Gel gör ki gerçek hayatta bu çok, ama çok zor zanaat. Zor olma sebebi de, "aman çocuğumu pamuklara sarmalayayım sarayım, o dünyanın en değerlisi" saplantısından ziyade çocuğu özgür bırakabilme halinin çokça çocuğun karakteriyle ilgili bir durum olması.
Bizim Güney'i al mesela. Dünyanın en temkinli çocuğu. Dilediğin kadar özgürlüğe ittir. Çıkar parka "oğlum git oyna, özgürsün koş dilediğince" diye ver coşkuyu. Güney'in aklında binlerce şüphe vardır. " Burada mı oturuyorsunuz, başka masaya geçer misiniz? Sizi bulabilir miyim?" soruları arasından sıyrılıp, yaşayamaz özgürlüğünü. Onu gerçekten mutlu etmek için "Ben buradayım, seni mutlaka görürüm. Zaten bu park çok büyük bir yer değil. Bir tane kapısı var, istesen bile kaybolamazsın." diye sınırlarını çizmen gerekir. Ya da girsin bir bakkala de ki "Oğlum al sana 2 TL, varsa istediğin bir şey al" büyük ihtimalle alamayacaktır. Kafası karışacak, seçemeyecek, huzursuz olacaktır. Daha dün "Okula giderken bana 1 TL verin, fazlasını istemiyorum. Çalarlar malarlar" diye frenledi kendisini. Güney sınırlarını görmek ister, realist olmayı yeğler. Sınırsızca özgür olmak aklını karıştırır. Hesapsızca içip yerlerde sürünen bir sarhoşluk Güney'e göre değil. 
Yine de hayat şaşırtabiliyor. Geçen gün Güney'i çok sevip oynadığı bir balonu camdan aşağı atmak üzereyken yakaladım. "Napıyorsun?" dedim. 
"Ne derler bilirsin. Bir şeyi gerçekten çok seviyorsan onu özgür bırak" diyerek, bıraktı balonu aşağı :)
Nisan'da ise özgürlük bambaşkadır. Her kalıp sıkar Nisan'ı. Sonsuz olmadıkça özgürlük yoktur. Dünyada istediğin yerde yaşayabilirsin desen, ya ben uzayda yaşamak istiyordum diye üzülür. Geçenlerde "Artık büyüdün, istediğin yemeği istediğin kadar sen yiyebilirsin. Kendi kararını kendin ver" diyesim tuttu. (Ki çok iştahlı olmayan çocuğa bunu demek büyük risktir ebeveyn için) Nisan anında "Ben artık vejetaryen olacağım o zaman" deyiverdi. Nisan her şeyi yapabilmek peşinde, belki çoğu çocuk gibi. Taşıyabilmek, pişirebilmek, yapabilmek istiyor dilediğince. Uğraşıyor da. Detaya girmeyeceğim ama Nisan boyundan büyük işler için ortalamadan bayağı bir kaza, bir kaç dikiş, bolca doktor daha sakar. Bıraktığın her an IMDB Top 100'de aksiyon-gerilim filmi. Al-götür-dene diyemiyorsun. Nisan özgürlüğünü sonuna kadar istiyor, ona da hayat(!) bürokratik engeller çıkarıyor.
Kısacası, özgür bırakalım bırakmasına da; birisine çok geliyor özgürlük; diğerine az. İşin içinden çıkamayan yine biz.