12 Ocak 2011 Çarşamba

Ağzı Penalı Çocuk

Blog'un adı da kendi de Nisan Güney. Ama her yazının öznesi Nisan Güney olacak değil ya. Ki içinde Nisan ve Güney olmayan hangi harf var ki bende, ne yazayım onlarla.
Ben hep elim cebimde gezdim herhalde baba olana kadar; şimdilerde "Günün birinde şu eve elim cebimde girmeyi de görsek.." diye sızlansam da hiç demirbaşım olmadı. Ara ara kitap, rakı, çiçek, sigara, pankart, telefon, bilgisayar, puset tutsa da elim hep "herşeyci" idim, "birşeyci" olmadım. Ona ise hep aynı şeyi taşıttık. Omzundaki gitar kılıfı izinin müsebbibi biz istedik ki konuşalım-gülelim-sarhoş olalım-aşık olalım-bir bira daha açalım-çay demleyelim-susalım-susamayalım; ama fonda hep o olsun. Sam, bir daha çalsın istedik. Sağolsun , hiç de susmadı. Bir eliyle akort yapar, penayı iki dudağına sıkıştırırken yakalamaya çabaladı lafı. Sahneyi hiç bırakmadı, biz izledik. On metrekarede yirmi kişi götgöteyken de; bilmem kaç binlik amfitiyatroların serinliğinde de sakin sakin coşturdu bizi. Biz hep güldük. O sahnedeyken, sahne hep doldu.
En mutlu günüme "Belle" ile ses oldu, iki gitar teliyle bana benim aşkımı çaldı, gözüm yanardağın lavını-külünü kollarken "Hani Hayat Bir Oyundu?" diye sitem etti. Kendimle en çok, oğlumla en çok başbaşa kaldığım anda; en yalnız en çaresiz günümde bildiğim en Batı yerde bildiğim en Güney'le bir faltaşı gibi açtırdı gözümü ki "Harap olmuştuk aşktan..." Fala hiç inanmadım, ama onun çıktığı falı reddetmek ne mümkün. Fal ne diyorsa desin, biz onun çıkacağını biliyorduk.
Cihan Güçlü, senin şansa mansa ihtiyacın yok. Bana kalsa isteyecek bir şeyin de yok; müzikle ne kadar iz bırakılırsa kalpte o kadar sesinin izi var her gün bizde. Çalmasan duramazdın, çaldın sen de. Ben de yazmasam duramazdım. Yürü Cihan, penayı koy dudaklarının arasına yürü. Yürürken mırıldan bir şeyler de dinleyelim. Yoksa, çok sessiz burası.

Hiç yorum yok: