31 Ekim 2012 Çarşamba

Do do sol sol la la sol


Ne okullu olmak ama. Benim zamanımda "İlkokul 1 ile 4 zordur" diye bir efsane dolanırdı ortalıkta.Doğruluğu da vardı, ilki okula başlama diğeri ise fen bilgisi gibi branşlaşmanın başladığı sınıflardı. Şimdi 4+4+4 ile zor olan sınıf 4'ten 3'e kayar mı bilmiyorum ama 1 zor olarak kalacak.
Nisan ve Güney 1. sınıftalar. Geçen sene gittikleri Evrim İlköğretim Okulu'nu ve arkadaşlarını o kadar çok sevdiler ki bu sene hiç okul arayışı yaşamadık. Yıllarını "Paralı Eğitime Hayır" diyerek geçirmiş ve paralı eğitimin hala karşısında olan bir anne-baba için çok kolay bir karar değildi bu. Sağolsun mevcut AKP iktidarı eğitime soktuğu çomaklarla bizim zor kararımızı kolaylaştırdı. Çocukları gönderme ihtimalimiz olan tam gün devlet okulları (ikimiz de çalıştığımız için başka bir alternatifimiz yoktu) bir günde kapatıldılar.
http://www.aksam.com.tr/etutlu-okullar-resmen-bitti,-anneler-uzgun--126144h.html
Özel okulların duruşu kadar hedeflediği insan profilinden de rahatsızdık. Başarıya, trendlere odaklı bir eğitim tüylerimizi diken diken ediyordu. Eğitim hayatın doğal hali neyse onu yansıtsın isterdik. Ne güzel ki, Evrim Koleji'ndeki kültür bize bu endişeyi de yaşatmadı. Hedefi mutlu çocuklar yetiştirmek olan, dışarıdaki toz-dumandan bir miktar azade ama hayatın özgünlüğünü de yapay biçimde dışlamayan bir okulumuz oldu.
Blog yazılarımın çoğunda Nisan ile Güney farkına değindim sanırım. Okul da bu farklılıklarını aynen yansıttıkları bir platform oldu.
Güney mevcut eğitim sistemine çok uygun, sorulanları yanıtlamaktan ve başarmaktan mutlu bir çocuk. Bize bile zor gelen alfabeyi harf-harf öğrenip el yazısıyla yazma Güney'i hiç zorlamadı. Aksine verilen görevi yapmaktan bir huzur duyuyor.
Nisan ise sorguluyor. Yılların klişesi "Bu öğretilenler benim gerçek hayatta ne işime yarayacak?" tavrını birinci sınıfın birinci gününden itibaren ortaya koyuyor. İkisi de farklı sonuçlara varacak farklı yollar uyguluyorlar. Bakalım nereye varacak bu mevzu?

Hiç yorum yok: