24 Temmuz 2012 Salı

Maviş


Bilenler biliyor, bilmeyenlere de söyleyeyim BAL'lı bir anne-babası var Nisan ile Güney'in. Kendi adıma konuşayım bu hayatta sahip olduğum 100 kimlik var ise Bornova Anadolu Lisesi mezunu olmak en yukarıda gelen ilk beştedir. Tanıdığım en doğru insanlar, en büyük maceralarım, hayattaki en büyük aşkım, isyanım, öğrenmişliklerimin çoğu BAL'dandır. İnsan olmayı bir miktar başardıysam, çoğu BAL'da içtiğim sudandır 90-97 yılları arası.
BAL'ın bana sağladığı en büyük değer de insanlar. Hiç tartışmayalım. Babamdan büyük abilerimden başlayan, çocuklarımla aynı jenerasyon sayılacak kardeşlerime kadar uzanan yüzlerce dostluk, bitmeyecek bir güven. Size bugün bana BAL mezunları arasından çok özel bir ismi anlatmak isterim. Bülent Önder Ağabeyimi, bilinen namıyla Maviş'i.
2003'te kurumsal iş hayatı ve başından kalkmadığım bir e-posta hesabının bana zincirlendiği dönemin hemen sonrası. Bütün gün burada hayat nasıl geçecek diye kendi kendime düşünür ederken keşfettiğim bir vahaydı baljoke mail grubu. Bülent Ağabey'le de orada tanıştım. Neredeyse 7'den 70'e her yaşta ortak paydası BAL olan  binlerce kişi oraya yalnızlığını, acısını, çaresizliğini, neşesini döküyor. En saf haliyle tuşlara vuruyor ve gönder düğmesine basıyor. Ki o gönder düğmesi hiç karşılıksız kalmaz. Her çaresizlik çözülür, çözülmezse de "....kardeşim senin geçen günkü konusu ne oldu? Var mı bir ihtiyacın?" yanıtı gelir. İmece kültürü mü, mahalle havası mı, köy sıcaklığı mı adını n'olur siz koyun.
Maviş Abi'yle o satırlarda tanıştım işte. Ben 20'lerimin başındayım o 40'larının. Sokağa bakınca aynı renkleri görüyoruz, edebiyattan anlıyor, yemekten ve içmekten hele. BAL'dan geçip de sistemin çarklarının bekçisi olan pek çıkmaz dostlarım. Sisteme illa ki kapılıyorsun da hayata kendi çizgisini koymayan BAL'lı pek yoktur. Bülent Ağabey de Kuzey Ege'de kendi küçük işletmesinde, yüzü doğaya dönük yaşarken bize o e-mail hesabı üzerinden az mı ışık tuttu? Monitördeki ekranlardan taştı dostluk, kanlı canlı hayata döküldü. Abiliğiyle öyle bir güven verdi ki bize. Derdimiz olduğunda ilk aradığım numaralardandı. Kafası yatmayınca "Ulen hayta, öyle iş mi olur?" diye azarlayabilen abilerden.
Yolumuz Kuzey Ege'ye her düştüğünde Edremit'e uğradık, Kuzey Ege'ye düşmüyorsa da düşürürdük. Ve hiç birisi normal olmadı Maviş Abi'yle karşılaşmalarımızın. Antika koleksiyonundan bardaklarla likör ikram ederdi, gece vakti kalkıp Gümüldür'e bir başka dostumuza sarma yemeye gidebilirdik bir anlık gaza gelip. Patlıcan patlıcan diye haftalarca konuşup patlıcansız tek bir yemeğin dahi olmadığı bir masada onlarca dost kadeh tokuştururduk. Bülent ağabeyi bir gün kırmızı fularıyla, bir gün Kaptan Swing modeli Rakun Şapkasıyla, olmadı kalpağıyla görürdün. Sanırım çok cennet peşinde koşmazdı. Eminim para pul peşinde hiç koşmazdı. Kendi cennetini kurmayı başarmış, en az kendi kadar candan eşi Kevser Abla'yla birlikte küçücük dünyasının içini renkleri ve dostlarıyla doldurmuş bir koca yürekten bahsediyorum.
Nisan ve Güney'i Edremit'e götürdüğümüzde "İki yaşında falan anlamam, gelsinler öpsünler elimi bayram harçlığı vereceğim" derken  harmanladığı bir mizah-heyecan-ağır abilik duruşu var nasıl anlatsam ki. Bak şöyle, bayram harçlığını verip yollamış ertesi gün biz Altınoluk'a gittiğimizde bizi arayıp bulmuş "Bakayım bu çocuklar nasıl yüzüyorlar" diye havuzda ciddi ciddi izlemişti çocukları. Dünya ona dar geliyordu da, bize ayıp olmasın diye söylemiyordu herhal. Başka tarifi yok.
Bülent Abi'yi bugün aniden kaybettik. Anlatabileceğim bir acı değil bu. Başka türlü anlatamadığımdan buraya bağırmak zorundayım, içim çok acıyor. Tüm dünyalılar olarak onun neşesinden yoksunuz artık. Sıkıştığımızda başımızı koyacağımız bir omuz eksik, her sabah mail grubumuzun neşesinden, didaktik abisinden gelen postaları göremeyeceğiz. "Kardeşim her şey yolunda değil mi?" diye arayıp dert kontrolü yapmayacak. Nisan ve Güney bir daha bayram harçlığı soramayacak Bülent Abi'ye.
Biz seni çok seviyoruz Bülent Abi, bize öğrettiklerin için minnettarız. Birlikte yaşadıklarımız hatrına. Bu gece senden hatıra, o iki antika kadehte birer kadeh rakı içer sonra yüzümüzü döneriz sana, Kaz Dağları'na. Senin olmadığın bir dünya bizim için çok kolay değil.

Hiç yorum yok: