11 Eylül 2008 Perşembe

AnneM



Ben annemi hiç ağlarken görmedim. Sert mizaçlı filan değildir. Neşelidir, enerjiktir ve herşeyin ötesinde her zaman mantıklıdır. Rahman ve rahim olandır bir nevi. Her şeyi bilir, hisseder ve ancak talep edilirse müdahale eder. Hayatı kolaylaştırandır. Ama tam da bu sebeplerden, ne zaman hasretle yandığını, ne zaman üzüldüğünü anlayamam. Üzüntüden ağlatmadım pek annemi. Üniversiteyi kazandığımda, 4500 kişilik karma yurda beni bırakıp gittiklerinde, teyzem telefon edip ağlamıştı hatta annemin yerine de. "Annen ağlayamaz birtanem ama ben perişanım, nasıl yapacaksın oralarda bir başına" diye.

İnsan annesini ağlatmak ister mi? Ben içten içe istemiştim zaman zaman. Mutluluktan ağlasın istedim, beni çok özlediği için ağlasın. Ki ben annemin sevgisini içim acıyana kadar hissedeyim. Öyle bir an yaşayalım ki, ben hatırladıkça gözlerim nemlensin, içimde bir yerler tırnak izi gibi çizilsin. Okulu bitiriyorum 4 senede dedim, çok sevindi ama mantıklıca dedi ki; "Kendini üzme, yıpratma bitsin diye. Çok güzeldir öğrencilik, acele etme. 1 sene daha gücüm yeter seni okutmaya, bunun için çalışıyorum ben" İş buldum. İlk işim. Annem atladı geldi. Kendimi iyi hissedeyim diye yemek ısmarlattı kendine, kızının ilk maaşıyla ve bana takım elbise, gömlek hediye etti.

Evlendim, kına gecesi filan istemedim. Oldum olası hazzetmem adetlerden. Her memleketinki bin türlü. Hem insanın enerjisi kalmıyor sonra düğüne. Kuafördü, fotografçıydı uğraştık, annem "biz evde olacağız, eve gelin oradan konvoy yapar gideriz isterseniz" demişti. Benim bekar evime bir döndük ki, sevdiğim herkes orada, bütün akrabalar, arkadaşlar, Erdem' in tüm akrabaları. Şimdi ağlar dedim gelin arabasına binip evden tekrar çıkarken, baktım balkonda neşeyle el sallıyor bir yandan da eliyle saçın çok güzel olmuş işaretleri yapıyor.

Hamileyim dedim telefonda, nutku tutuldu. Sesini iyice anlayabilmek için kulağımı ahizeye yapıştırdım; titriyor mu diye. "Çok sevindim, bu ne güzel süpriz. Dilim tutuldu. Dur babana söyleyeyim, sakinleşince ararım seni geri" dedi.

Ama hiçbir anne kızını hayalkırıklığına uğratmıyormuş bunu öğrendim. Daha ikibuçuk senelik anneyim, tek bir kelime değilmiş annelik bunu öğrendim. Onun yaşadığı bir koca hayat kendinin, bir koca hayat da benim. Hiç bensiz olmadı ki doğdum doğalı. Ne çektimse aynını yaşadı. Çoğunda benden de güçlü olmaya çalışarak, bendeki yaşımdan gelen mantık eksiğini, beni üzmeden kapatmaya çalışarak, arabuluculuklara soyunarak, mutluluğuma giden yolları bulmaya çalışarak, beni benden çok sorgulayarak ve sakınarak, uzak bile olsa yanımda hissedebilmem için çabalayarak. Ve ben şimdi kalkıp bir tutamam kendimi onun 30 senelik emeği ile.


Ben daha onun bana yaşattığı şu mutluluğu çocuklarıma yaşatmadan kendimi onunla kıyaslayamam. İşte ömrümün sonuna kadar aklıma kazıdığım işbu resimdedir o mutluluğum. Annemi ağlattığım andır.


İlk torunlarını kucaına sağsalim verdiğim an. Ve annemin gözlerinde gördüğüm; benim sağlıklı olmamın rahatlaması, anneanne olmanın inanılmazlığı, kucağındaki torununun küçücüklüğünün şaşkınlığı, yeni bir hayata başlamanın heyecanı, 27 yıllık emeğin en elle tutulası neticesini kokluyor olmanın hissi, annemin annelik sınavının son kertesi.

Ağlamadan bakamadığım tek fotoğraftır; onun gözyaşlarını tutmaya çalıştığı anların en başarısızı.
İçimdeki tırnak izi acısıdır.
AnneMdir.

4 yorum:

Zeynep dedi ki...

beni de ağlattın kötü kraliçe.

Adsız dedi ki...

ne kadar güzel yazmışsın...
benim annem de böyledir. o ağlar ama benimle alakalı hiç gözünün yaşardığını görmedim. torununu kucağına aldığında bile...
bu arada ekşi sözlükte nadiren okuyabildiğimiz nisan güney maceralarını bir blogda görebilmek acayip mutlu etti beni...
züleyha

şükrüye gür dedi ki...

benim AbM 'in karısı our kendisi. Ama ben ona yenge değil,abla derim samimiyetten.Mürüvvet ablam kendi ağlamadığı gibi etrafındakileir de ağlatmaz hep güldürür ama şu ana-kız-torunlar ağlattınız beni.şükrüye ablan

Yigit dedi ki...

Ben 25 yaşında, şu an için evlilik veya çocuk düşünmeyen bir adamım. Sizleri sözlükten tanıyıp burdan takip etmeye alıştım. Bu kadar uzak ve tanımadığınız bir adamı ara ara bir saat monitöre kilitleyip onun gözlerinden damla damla yaş akıtıyorsunuz ya; sizin oturduğunuz yer, bulunduğunuz kimlikler çok çok özel olmalı, çok değerli olmalı...

Teşekkür ederim, uzun zamandır okuduğum en doğal en saf yazılar için...