16 Eylül 2008 Salı

Bütün isteğim buydu





Her anne baba kadar, belki de fazlasıyla yakınıyoruz. "İki dakka durmuyorlar", "Evin altını üstüne getirdiler", "Bugün bir lokma yemek yemedi", "Bizimkilerin inadı tutmaya görsün" cümlelerini tekrarlıyoruz. Kimisi haklı, kimisi fazlasıyla öznel. Yorgunluk, çaresizlik ya da sinir anında öyle düşünüveriyor insan.

Lakin, anne - baba olarak yalnız ve yalnız bir şeyden yakınma hakkımız olsa; şüphesiz uyku konusunu seçerdik.
Nisan ve Güney'i beklerken çevreden sürekli "İkiz mi, ayy ne güzel" cümleleri duyuyorduk. Ve o kadar kolay farkediyorduk ki "ayy"ın içindeki gizli acıma duygusunu; kızıyorduk yer yer. "Ne gerek var canım böyle çok zor-üstesinden gelinmez bir şey gibi lanse etmeye?" Her neyse efendim, Nisan ve Güney 24 Ocak 2006 günü sabah 07:36 itibariyle doğdular. Ve tüm 24 Ocak'ımız, gelen tebrik telefonlarını yanıtlama, Ayşen'le ilgilenme, en önemlisi de Nisan'la Güney'i uyandırmaya çalışma çabası ile geçti. Uyuyorlardı, gelenlerin "Maşallah maşallah, uyusunlar uzak yoldan geldiler." nidaları arasında. Gece 2'ye kadar kah biz kah hemşireler çimdikledik minicik topuklarından, uyanıp iki ağız meme emsinler diye. Gece 2'de ağlayarak uyandılar. O uyanış, bu uyanış.
İlk dört ay salonda yaşadık Nisan ve Güney'le. Küçük beşikleri vardı. Biz koltuklarda uyuyorduk. Ayşen, anne kontenjanından devamlı salondaydı. Ben işe giden baba mecburiyetiyle arada yatak odasına gittiğimde, devamlı değişen bakıclardan birisi odasından salona geliyordu. Nisan, Ayşen, Güney ise uyumadılar. Hiç.
Burayı vurgulamalı. Eminim ki herkes çocuğunu büyütürken en az bizim kadar yorgun düşmüştür. Bizim tek farkımız, kayıt tutmamız oldu. Günlerin ve anların birbirinin aynı oluşundan mütevellit, dejavuyu engelleyelim kaygısıyla "Az önce kimin altını almıştık, Nisan'dı değil mi, emmiş miydi, hangi gündü o hani altını açtık da üzerimize işedi? Güney kaka yaptı mı bugün?" kargaşası son bulsun diye, an be an logfile'ını tuttuk çocukların. Ve gördük ki, Ayşen ilk 4 ay boyunca bir kere bile 3 saat uyuymamış kesintisiz, günde 25 kere emzirme 25 kere alt almaktan vakit bulup da.
Dördüncü ayın sonunda, beşiğe sığmaz hale gelince bizim canlar, yataklarına geçtiler. Biz de telsiz sistemini kurup odamıza. O zaman da iki saatte bir uyanıyorlardı, gecede onlarca kez alıyorduk virajlı yatak odası-çocuk odası yolunu koşa koşa. Ancak esas sorun, uyuymamaları değildi, uykuya nasıl dalacakları idi.
Beşiğin tıngırtısı iyiydi, ama bitti. Anne memesinde uyuyabiliyorlardı, ama bu paylaşılmayan bir anne durumunda anlamlı oluyordu. Biz de Avustralya yerlilerinin metodunu uygular olduk. Çocukları kanguruya koyup, masanın etrafında döne döne uyutuyorduk.



Kanguru metodu iyiydi aslında, dinamik bir uyutma yöntemiydi. Lakin, çocuklar büyüdükçe iyice sıkışık biçimde yerleştikleri kangurudan inerken uyanmaya başladılar. Verimliliğini kaybetti. Biz de Alaybey Tansaş'ın karşısındaki bebe malzemeleri satan dükkanın kapısını çaldık. Salıncak konusu için.
Salıncaklar, ilk tatillerimizde yanımızda götüreceğimiz kadar faydalı oldu. Çocuklar bayağı bir müddet salıncakta daldılar uykularına. Hem keyifliydi, hem de bizi "ayakta sallama/battaniyede sallama" gibi aslalarımızı çiğnemeye zorlamayan ara bir yol oldu. Bayağı bir müddet de uykuya salıncakta gittiler.

Salıncakta uyuyup yataklarına giderlerdi. Ama ağlayarak, çığlık çığlığa gece uyanması hiç azalmadı. Etraftaki "Şükür bizimkini akşam on gibi yatağına koyuyoruz, sabah 8'e doğru uyanıyor" diyen ebeveynler azalmadığı gibi. Birbirlerini uyandıracaklar, uyumadılar, ateşi çıktı yazık derken bir de baktık ki yanımızda yatıyorlar. Dört kişi, iki küçük Da Vinci'nin meşhur grafiğindeki gibi açmış kolları bacakları, bir de düz çizgi şeklinde yatan anne-baba. Aylarca öyle yaşadık. Kötü falan değildi, gece yatarken yüzüne gelen minyatür bir elden ne kadar şikayet edebilir insan?
Çocuk dediğin bokunu çıkarmaya muktedir. Bir gece yine bir gezi dönüşü baktık ki, Güney bir eliyle Ayşen'in saçını tutmuş öbür eliyle omzunu. Ayşen ise ayakta durup yatağa doğru eğilecek, aksi takdirde kımıldadığı an uyanıyor Güney, yeri göğü katıyor birbirine. Ne kadar zaman geçti bilemiyorum, yeter dedim. Bu çocuk yatağında uyumayı öğrenecek tekrardan. Ferber yöntemini duymuştum, uygulamanın vakti dedim. Ne kadar ağlarsa ağlasın. Koyduk yatağına. İlk deneme.
15. dakika ağlamanın sonunda daire kapısı tıkladı. Baktım alt komşu. Ya da alt komşunun eşi. Komşu lakabı hangi cinsiyete ait bilemedim, ama alt kattaki kadın geldi kısacası.
- Çok içli ağlıyor bir sorun mu var?
- Sağolun ilgilendiğiniz için, biz de ağlamasını istemiyoruz.
- Çok içli ağlayınca...
- Benim de bir baba olarak içim parçalanıyor tabi. Sizin tecrübeli bir anne olarak varsa bir fikriniz.
- Çok ağladı biz de..
- Hanfendi siz merak ettiğiniz için mi buradasınız, rahatsız olduğunuz için mi?
(alt kattan komşu, ya da eşi, kısaca Burhan'ın sesi) - Rahatsız olduk Erdem Bey, sizin de çocukların da sesinden.
- Rahatsız olduysanız polis çağırın lütfen. İyi geceler.
Çocuğunun ağlamasının üstüne gelen her yorum fazladır bir anne baba için. En azından bizim için. Bu olayın üstüne Burhan ismi marka oldu bizim evde, Burhan Altıntop'un da katkısıyla; çocukları korkutacak sanal, ceberrut alt komşu ismi hep Burhan kaldı. Benim küçüklüğümün Burhan'ı da Tayfur idi bu arada :) Ama Ferber metodu da bir süreliğine askıya alındı. Zaten pek de hazır değildik. Erteledik.
Bieberon devriydi, biberonda süt emerek uyumaya alıştı çocuklar. Bizim yatağa iki çocuk ve yarı dolu iki biberonla gidiyorduk. İkinci masalın ortasına doğru biberonlar bitiyor ve gözler kapanıyordu. Ama dedim ya, çocuk sınırları zorlar her zaman. Değişiyor, gelişiyor. Bir kaç hafta sonra çocuk başına yarım biberon, iki tam biberona çıktı. Masallar uzadı. Keloğlan'ın gezmediği ülke kalmadı ve gözler hala tam kapalı değildi. Bir müddet daha geçti. Ki bu bir müddetin içinde benim bir aylık yurtdışı iş seyahatim falan da vardı. Gece düzenli uyumayan iki çocukla, sürekli arıza yapan bakıcılarla ve gündüzleri 10 saatlik mesaisinde işiyle uğraşan Ayşen'i kurtarmak amacıyla benim de ısrarımla 2.Ferber devrini uygulamaya başladık.
Anne ve babanın uzlaşması çok önemli başlangıçta. Yöntem kısaca şu. Çocuğun uyku saati geldiğini anlamasını sağla. Banyosunu yaptır, pijamasını giydir. Masalını oku, öp ve "Canım şimdi uyku vakti, hadi sana iyi geceler. Korkmana gerek yok ben evdeyim." de, göz teması kurmadan aşırı bir merhamet göstermeden odadan çık. Muhtemelen ağlayacaktır çocuk, ve ne kadar ağlarsa ağlasın 3 dakika boyunca odaya girme. (Ki 3 dakikanın ne kadar uzun sürdüğünü tahmin edebilir herkes) 3 dakikanın sonunda ağlama devam ediyorsa odaya gir, kızmadan ama aşırı şefkat de göstermeden "Geç oldu hadi yatmalıyız" manasında bir sözle varlığını hissettir ve çık. Ağlama kesilmezse bunu 5-7-10 (maksimum 10) dakika aralara tekrarla. Çocuk uyuyacaktır.
Kapının önünde çocukların çığlıklarını dinlerken, "Nah uyuyacak" derken bitti bir biçimde üç dakika. İlk ziyareti yaptık. Bir şey değişmedi, ümitsizliğe kapılmak üzereyken....2. dakikada kesildi sesler. İnanılmaz. Ferber bizi diskoya götür.
Tabii ki çocuk gelişiminde hiç bir şey cetvel gibi dümdüz gitmiyor. Ancak o gün bugündür Nisan ve Güney kendi kendine uyumayı başarıyor. Uykuya dalmadan bizi 20 tur çağırıyorlar. "Başucuma süt-su-meyve suyu-peçete koyabiler misin?", "Dün aldığımız küçük balerinlerin olduğu kitabı okuyamıyorum, ışığı açabiler misin?". Ağlayarak uyanıp gördükleri korkulu rüyayı da anlattıkları oluyor, su istedikleri de. Ama Ferber'e bin selam olsun ki neredeyse 1,5 yıldır Nisan ve Güney'in ciddi bir uykuya dalma sorunları yok.
Evet az uyuyorlar, evet onlar uyuduktan sonra bize kalan zaman yetmiyor. Ve evet, kimi gün uyumaları için hala gözlerinin içine bakıyorsun. Ama öyle bir şey ki, aslında uykuya daldıktan 25 dakika sonra özlüyorsun. Sabah olsun da, mis gibi kokmuş boyundan, pembe yanaklardan öpeyim diye.

13 yorum:

izumi kaminari dedi ki...

tek bir sorum var erdem babaya. cocukların loglarını nasıl tuttunuz? aysenin uykularını nasıl hesapladınız? buna nasıl vakit buldunuz?

ahaha tek dedim uc soru olmus. hayranım size ama en cok da nisan ve guney'e...

Godfather dedi ki...

Detayıyla şöyle;
Bir tane boş ajanda vardı onu kullandık. Çocuklardan birisi kayda değer bir eylem gerçekleştirdiğinde yazıyorduk bunu,

- 7 Şubat
00:45 Nisan biraz emdi, uyudu
01:20 Nisan çiş
02:20 Güney emdi
03:00 Güney emdi, çiş
04:40 Nisan emdi, uyudu
06:00 Güney kaka

gibi geçiriyorduk deftere. Bir gün orijinal sayfasını da yayınlayayım.

Bunu yazmasak işler daha çok karıştığı için bir şekilde iki saniyeni ayırıp bunu yazıyorsun.

Ayşen'in uykularını hesaplamak zor olmadı. Gerçekten pek az uyuyor idi.

Charmofsmyrna dedi ki...

Valla o tatlı uykulardan bıcırık bir sesle uyandırılmanın, mahmur hallerde bile azimle oyun oynamanın, şarkı söylemenin, masal anlatmanın nasıl bir his olduğunu sanırım ben de (sizin kadar olmasa da) ucundan deneyimlemişim (teyze'lik müessesesi).

Çocuk yetiştirmek, resim gibi, müzik gibi başlıbaşına bir sanat!!
İki çocuğu aynı anda yetiştirmenin ise ne manaya geldiğini bilemiyorum, bulamıyorum.

Sadece tebrik ediyorum..

Nisan'lı Güney'li bol uykular diliyorum=))

Fifi Croissant dedi ki...

Komşu sopalıkmış. Kendisinin çocuğu olsun olmasın, bebek ağlıyor diye kapıya dayanılır mı be?

Babam yatağa bağlı hasta. Annem de aynı şekilde bir log tutuyor, sağa çevirdik sola çevirdik, yedirdik içirdik, x ilacı verdik y ilacı kustu yeniden verdik şeklinde. Her günün ve hatta saatin sürekli benzer veya aynı geçince karıştırıyor insan...

ebru dedi ki...

ege'yle güney'i uyutmak bugün tam bir saat sürdü.bayılttılar beni.bu arada blog hayırlı olsun,bizim rakı balık da yalan oldu artık,tam takım istanbul'dayız 1 haftadır.öpüyoruz hepinizi
ebru

ebru dedi ki...

bak şimdi aklıma geldi.bizim de böyle bir defterimiz vardı.uykularını,emmelerini,mama saatlerini yazıyorduk.geçen gün elime geçti.bazen üç saat uyudukları oluyormuş.ne güzel günlermiş....

kapsalisk dedi ki...

ferber'i cok kisiden duydum, aysen de tavsiye etti. 3 gundur deniyoruz, henuz basaramadik, onlar agladikca ben kapinin onunde agliyorum. ayrica sinan sussa milenanin aglayisina o da basliyor, milena uyuyacak olsa sinan cosuyor. bakalim mutlu sona ulasacak miyiz:) kis geldi geleli bahcedeki hamaga cikamaz olduk, uyku dehset buyuk sorun. umarim cozeriz. ikiz anne babalari cennetlik olmali:)

kapsalisk dedi ki...

ve uyuduklarinda ozlemek de cok acayip bi duygu, tamamen katiliyorum. kesintisiz 2-3 saat uyusalar korkup nefeslerini dinlemeye iceri gidiyorum, uyansalar bundan iyiydi diye stres oluyorum:)

Queen I. Ayseneviç dedi ki...

Ebru' cum şu rakı balık işini şöyle yapsak; siz bir cumartesi akşamı bize gelseniz. Bizimkiler kendi yatağında uyusalar, sizinkiler için de ben eski salıncaklarımızı çıkarıp kursam, onları sallayıp uyutsak. Sonra bol molalı bir fasıl yapamaz mıyız? Çok mu maceraperestlik olur?Bence
olmaz. Eğer başarırsak bütün anne-çocuk dergilerine resim gönderip ödül isteriz:) Olur olur bence. Ben iknayım iş size kaldı. Kaldı ki rakı balık işi Erdem' in iş gezisi, bizim zaruri İzmir seyahati gibi sabeplerle yalan olduğu için top bende. Gerekirse Ege ve Güney' i ben sallayacağım.
Gene de ferber diyorum, sizin de ferber vaktiniz gelmiş bence diyorum:)

Queen I. Ayseneviç dedi ki...

Sevgili Charmofsmyrna,

Bence iki çocuk yetiştiriyor olmanın manası şudur; "dikkat! anne ve baba da akıl kıtlaşmış, dikkat seviyeleri tehlike sınırında, algı boyutu başkalaşmış, mazur görünüz, sırt sıvazlayınız, geçer diye teselli ediniz."

Şu sıralar aynen bu vaziyetteyiz. Bir de özenerek döşenen evin tamamen konsept dışına çıkıp harabeye dönme hali var. Herhangibir hijyen ve temizlik çalışmasının ömrü 15 dakika ile yarım saat. Evde en çok tüketilen kimyasal ise leke çıkarıcı.
Playdoh' a hastayım ve aynı zamanda nefret ediyorum. Oyun hamuru ile aramda şizofren ve tutkulu bir ilişki var:)

Queen I. Ayseneviç dedi ki...

Sevgili Magissa,

O bizim komşu ile rövanş şahane geçti. Biz çocukları bahçede oynatırken ilkokula yeni başlayan kızları servisten indi. Kızın bakıcısı gelmemişti. Anne ve babasının cep telefonları ulaşılamıyordu. Kızları bize emanet oldu bir süre. Ana babalık dersi vermeye çalışırken sınıfta kaldılar neticede. Çocuğum 30 yaşına da gelse kapatamam ben cep telefonumu.Ya ciddi bir şey olursa?

Queen I. Ayseneviç dedi ki...

Sevgili Kapsalisk,

O kapı önü ağlamalarını sen bir de bana sor. Evdeki en büyük tartışmalarımız Ferbere geçme döneminde oldu. Hatta ben ilk denemelerde evden çıktım gittim, dayanamadım. Ama sonuçta elde ettiğimiz başarı bize gecelerimizi geri verdi. Yeniden kitap okuyan, film izleyen, internete girebilen, arkadaşlarımız ile evde yemek yiyebilen insanlar olduk. Çocuklar gece beslenmesini bırakınca gündüz normal yemek düzenine geçtiler. Kendileri uyumayı öğrendikleri için de dışarıda da daha kolay uyutabildik. Şu sıralar gene ara ara uyanmaları, uyuyamadıkları oluyor. Ama genel olarak eskisi ile kıyaslanamayacak kadar iyi durumdayız.

Darısı başınıza:)

Gerçi kuzuları yanıma alıp yattığım günleri özlüyorum ama risk de alamıyorum. Bir gün beraber yatsak ertesi gün yatağına götürmeye ikna edemiyorum:)

Zeynep dedi ki...

galiba en çok ilk çocuk(lar)da yapılıyo bu ferber'ler - ben de 8 ay boyunca maksimum 20 dakika uyuma kabusundan sonra ferber denemiştim arda'ya.. başka bir commenterin yazdığı gibi o ağlarken ben de kapının önünde oturup ağlıyordum. hakkaten de 3. gün yatağa koyar kyma 8-9 saat uyumaya başladıydı arda. ama ehrhangi bir seyahat, başka bir yerde uyuma vs söz kousu olduğunda bu program bozluyor ve tekrar ferberize etmek durumda kalıyorduk. sanırım 2 yaşında boşverdik, yatsın beim yanımda, ağzında emzik dedik... 5 yaşına kadar filan hep arada bir bizimle yattı arda. tunca ise ikici ocuk olmasının verdiği yorgunluk ve bezginlik hissiyatıyla 2 haftalıkken gecede 5-7 saat uyuyan bir çocuk oldu. mız mır ehem ohem lere kalk(a)mıyordum yorgunluktan. o da kendi parmağını buldu, bir iki mızlanıp uykuya tekrar dalıyordu, hatta doktoru "uyandırıp emzşrmeyin, birakın uyusun" demişti 1 aylıkken. şimdi... şimdi, biri 5 öbürü 8 yaşında, kitap okuyup, müzik dinleyip, o da olmadı birirleriyle güreşip uyuyorlar. sabahları kendi kahvaltılarını yiyorlar (nesquik var ya, allah onları ihya etsin, o kadar müteşekkirim kendilerine ve kolay açılan yeni pınar süt kutularına!). ben de ortalama 6-7 saat uykuyla normal br hayat yaşıyorum. az kaldı rr ve tem, ha gayret. süper yetişiyorlar :)