25 Eylül 2008 Perşembe

Nam-ı Diğer

Büyükler başkasına, çocuk kısmı kendisine lakap takmayı uygun görüyor. Çocuklar vahşi deriz hep ama yok aga, esas vahşi yetişkinler. Gücünün yettiğine başka türlü sesleniyor, kendine takılan lakabı beğenmiyorsun. Çocuk daha mert vallahi.

Bizim ikizler konuşmaya başladığı günden beri kendilerine türlü türlü adlar taktılar. Bizim onlara yakıştırdıklarımızı beğenmediler, bize de (şimdilik) götelek gibisinden tuhaf unvanlar reva görmediler sağolsunlar.

Küçük me: Nisan kız olmasının etkisi var mı bilmiyorum ama, hep küçük olmaya özendi. Küçük oyuncakları sevdi, fiziken büyük her şey ona itici geldi. Daha yeni yeni edi-büdü bir şeyler gevelerken kendisinden "Küçük me" diye bahsederdi. Küçük kuzu anlamında. "Küçük me acıktı" falan derdi. Günlerden bir gün (cümleye böyle başlayınca konuyu bir biçimde Nasrettin Hoca'ya bağlamak icap ediyor sanki) Nisan "men kendimi çüçük me olarak nansediyorum" dedi.


- Nasıl yani küçük kuzular gibi mi dans ediyorsun?

- Hayıy. Kendime çüçük me diyoyum ya, öyle nanse ediyorum.


Lanse ediyormuş hanımefendi, kuzu lansmanı.


Avcı: Alabildiğine barışçıl kişiler olmaya çalışır, şiddetin-silahın zerresiyle muhatap etmez iken çocuklarımızı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'de Kraliçe'nin Pamuk'u katletmekle görevlendirdiği Avcı bizi ters köşe etti. Sen Güney git, Avcı'yı kendine idol belirle. Avcı geldi, avcı gitti diyor kendini anlatırken o günden beri. Neyse ki, çocuğun örnek aldığı avcı düzgün bir tip. Hümanist melekeleri gelişmiş, Pamuk'a kıyamamış birisi. Avcılar Federasyonu'nun kaale alıp bizden tekzip isteyeceğini sanmam.

Balerin: Bu nereden girdi hayatımıza bilmiyorum. Ama neden erişkin sosyal hayatındaki yeri %1 olmayan balenin, çocukların dünyasındaki etkisini algılayabildim Nisan sayesinde. Kız çocuğu baleden bir haz duyuyor. Nisan konuşmaya başladığı andan itibaren balerin diye tarif etti kendini aylarca, yıllarca. Parmak uçlarında yürüdü. Hala da ara ara yürür, iki yaşındayken kreşleri arayıp "Bale kursuna en küçük hangi yaş grubunu alıyorsunuz?" deme sebebimdir.

Yaramaz(a.k.a Nayamaz): İsyanın ilk emareleri görüldüğünde ana babaya karşı, Güney kendisine yaramazlığı reva gördü. "Ben yaramazım, böyle kabullenirseniz sizin lehinize olur." tavrı yani. Yapma denileni yapmanın ön izahatıydı Güney için "Bakın nayamaz nerden atlıyo..ehe.." Çok sinirlendiğinde de babaya-anneye taktığı unvan oldu yaramaz. Kıyamazlar ona, kızdığında bile ben sana kızıyorum demez. "Yaramazsın sen" der en fazla, içi elvermez ileriye gitmeye. En kızdığında, on dakika dayanabilir küslüğe. Onuncu dakika dolmadan koşar içeriye, saçlar dağınık, her yeri gülüyor. "Baba, babacım. Avcıya bak ne kadar hızlı koşuyor."

1 yorum:

katre dedi ki...

Ühhüüü.. "Saçlar dağınık, her yeri gülüyor ". Baba sevgisi efendim, görmedim ağlıyorum. Sevgiler...